Hayatta her şeyin bir hikayesi var. insanlığın da tabi ki!.. İnsanlığın hikayesi evrimidir. Evrimini gerçekleştiren de yiyecek faktörüdür. Yiyeceklerini geliştirerek, çeşitlendirerek bugünkü evrimine ulaştı. Yiyecekler olmazsa, hayat da olmaz canlılar için.
Hayat insanın midesinden geçer sanki. Aslında öyledir de!.. Hayatta kalma mücadelesinin bir parçasıdır. O kadar önemli işte! Bizim sofralarımızdan eksik etmediğimiz yiyeceklerimiz gibi..
İlk insanın, ilk yiyecekleri, doğadan buldukları otlar, ağaç yemişleri, bitki kökleri olmuştur. Bu ilkel gelenek, hala dünyanın birçok yerinde ve toplumumuzda da sürdürülmektedir. Özellikle Ocak-Nisan arası yenebilecek otsu bitkiler doğada dolar taşar. Yeter ki yağmur olsun, sulansın, güneş olsun, yenecek büyüklüğe ulaşsın.
LUVANA’yı tanımayan yoktur Kıbrıs’ta. Luvana, ekimi yapılan bir bitkidir. Benzerleri doğada yabani olarak da bulunur ve ‘yabani luvana’ olarak bilinir. Luvana mürdümük familyasının içinde yer alır ve kendine özgü özellikleri nedeniyle sınıfındakilerle ayrılır. Mercimek gibi desem değil, bezelye gibi desem o da değil. Ama incelediğimizde, tohumu bezelyenin küçüğü, el değirmeninde kesildiğinde sarı mercimeğe benzer. Kendine has bir tadı vardır.
Eskiden Luvana vazgeçilmez yiyeceklerimiz arasındaydı. Hatta, 1974’ten önce Kıbrıslılar’ın temel yiyeceklerinden bir tanesiydi. Fakirin yiyeceği, zor günlerin nimetiydi atalarımızın. Büyüsün güneşin altında, körpeleşsin kışın soğuğunda diye dört gözle beklenirdi. Bir karış oldu mu, çok beklemeden hemen koparılır, sofralara konurdu bugün olduğu gibi. Luvana’nın körpecik koparılmasına bakmayın, buğday, arpa, burçak gibi ekilir, hasadı yapılırdı eskiden. Taze yenmesinin yanında bir buçuk, iki metre uzunluğuna ulaşan bu bitkinin, tazesi kadar olgunlaşan tohumları da çok değerliydi. Kuruduğu zaman, hayvanlar yararlanırdı samanından, insanlar da tohumundan. Bugün yapılmayan çorbası yapılırdı bu tohumlardan.
Luvana çorbasını yeni nesil pek bilmez. Bugün de yapan yok zaten!..
Çünkü yerini mercimek çorbasına bıraktı. Bunun da nedeni var aslında. Eskiden el değirmenlerinde kesilirdi luvana tohumu. Bugün o el değirmenleri, kullanılmıyor, bir köşede anı, antika oldu. Luvana’yı kesecek bir makine de yapılmadı bu memlekette. Gerek görülmedi herhelde. Ama Rumlar hala Luvana’yı bakliyat bölümünde açık torbaların içinde tartıyla satıyorlar, hala önem veriyorlar ve bu kültürü devam ettiriyorlar. Bizde özlenir oldu!..Luvana çorbasının özelliği insanın içini ısıtmasıdır. Kışın insanı ısıtacak dinç tutacak yiyecekler lazım ya, Luvana çorbası bunlardan biridir işte. Sarı mercimeğe benzese de rengi: tadı, kokusu farklıdır. Geçmişte Luvana Çorbası’nın içine, kokusunu alsın, tütsün diye “turunç” sıkılırdı. Turunç da nereden çıktı demeyin. Bakmayın bugün kullanılmadığına; eskiden limondan çok turunç kullanılırdı yemeklere. Luvana çorbası, suya çeker insanı, kışın çok içilmeyen su, içilsin diye. Ama ne yazık ki ondan yapılan çorba, zamanın derinliklerinde kayboldu. Bir tek hafızalarda kaldı. Değerliydi zamanın birinde. En zor zamanlarda sofraları zenginleştirdi. İşte bu yüzden hürmeti vardır Kıbrıslılar’ın bu bitkiye karşı. Vazgeçilmezdir.
Vazgeçmek diye bir şey olursa eğer bir gün Luvana’dan, geçmişimizden bir parça kesilip atılacak gibi gelir bana. Atalarımızın en zor dönemlerinde yiyeceği olurken, hayvanlarının da yiyeceğiydi. Hem insanın hem de hayvanların yiyeceği olan Luvana, kuruduğu zaman hayvanlara verilmek üzere saman yapılır, tohumları da satılmaktaydı.
Luvana’nın sofralarda en bilineni zeytinle birlikte yenmesidir. Bunun yanında yumurtayla kızartılıp yenmektedir. Ayni yumurta otu gibi pişirilir yada ağrelli gibi… Zaten Kıbrıslıların yemek kültüründe vardır yumurtayla bitkileri, zebzeleri kızartmak. Luvana da bunlardan biridir. Belli bir ölçüsü yoktur pişirilme esnasında. Eski insanlar göz kararı, el yordamıyla pişirirdi yemeklerini. Bugün ölçü bir kural oldu çıktı. Ama annelerimiz hala bu geleneği sürdürmektedir.
Bir de salatası vardır. En otantik salatamızdır bu. Taze golyandro, taze soğan ve luvana!.. İçine bir de portakal doğradık mı, işte size bir Luana salatası yada Kış salatası. Bir çeşidi de limonlayıp tuzladıktan sonra sofralara gelmesi, muhteşem bir tat yolculuğuna çıkarsınız onunla. Bu yolculuk neler anlatır neler, eğer onu iyi dinlersiniz. Dinlerken de tadına bakabilirsiniz elbette!…
Luvana öyle bir yerleşti ki içimize, kış sofralarının vazgeçilmezid oldu, geçmişte olduğu gibi. Peki “Luvana turşusu”nu hiç denediniz mi?
Sakın şaşırmayın, görmediniz yemediniz diye. Çok eskiler bilir bu turşuyu. Turşu kültürü Kıbrıslılarda çok eskiye dayanır. Ama sirkeyle!.. Luvana bitkisi bu kadar önemliyken her sofrada, neden şaşıralım ki turşusu olur mu diye!
Luvana, 1950li yıllara kadar, dönümlerce ekilip biçilirdi. Arpa, buğday, burçak gibi. İngiliz sömürge hükümeti, bu yıldan sonra, Luvananın yerine Vigo ekilmesi için teşvikte bulunmuş (Kaynak kişi: Hasan Paralı). Vigo ekimi yaygınlaşınca, Luvana, sadece, evlerin bahçelerine ekilmeye başlandı. Allahtan Luvanayı, bugün körpe uçlarını yiyerek hayatımızda kalmasını sağlayabildik. Bunu da zor günlerin hatırına, yoksulluğun değerini iyi bilen, aile büyüklerimize, annelerimize ve babalarımıza borçluyuz. Luana bitkisini sofralara koymaya devam ederek, bizlere tanıttıkları için, minnettarız onlara. Biz de ayni şekilde luvanayı tanıtmalıyız gelecek nesillere. Tanıtmalıyız ki bu otantik bitki, bir sonraki nesille geleceğe taşınabilsin. Hayat boyu bizimle birlikte kalsın.
Atalarımızın mirası Luvanayı, bol bol sofralara koymak, yemek gerekli. Luvana yemenin tam zamanıdır!..
Luvana Bitkisi ve Faydaları
Bunlar da ilginizi çekebilir